Son dönem Osmanlı âlimlerinden Dâvûd-i Karsî’nin talebelerine Sahîh-i Buhârî okutmadan önce usûl-i hadîs ile ilgili bilgi vermek için İmam Birgivî’nin hadis usulüne dair Risâle fî Usûli’l-Hadîs eseri üzerine kaleme aldığı şerhtir.
Müellif eserinde kapalı olan yerleri şerh ederek açıklamış, kaynaklarını belirtmiş ve metinde bahsedilmeyen bir kısım kaideleri de usûl-i hadis kitaplarından iktibasla (alıntı yaparak) eklemiştir.
Osmanlı medrese kültüründe yetişmiş ve son dönem Osmanlı müellif ve şârihlerinden olan Karsî Rahimehüllâh, yaptığı şerh çalışmasında önceki şârihleri taklit ederek geleneksel çizgiyi devam etmiştir.
Eserin metninde açıklamayı gerekli gördüğü yerlerde ve manalarının üzerinde durulması lazım düşündüğü kelimelerde lügat ve ıstılah anlamlarını vererek belirtmiş ve ardından bunlara dair âlimler arasındaki görüş farklılıklarını ortaya koymuştur. Ayrıca eserinde bazı usûl kaidelerine ve bazı külli esaslara da değinmiştir.
Aynı zamanda metinle şerhi birbirinden ayırmak/belli etmek için, şârihlerin sıkça kullandığı bir yöntem olan; metnin üstüne bir çizgi çekilerek meydana getirilen memzûc şerh tekniğini de uygulamıştır.
Şerhu Usûli’l-Hadîs li’l-Birgivî’de genellikle kaynaklar belirtilmemekle beraber, rivayetlerin sahihliği üzerinde durulmamış, senet ve metin değerlendirmesi de yapılmamıştır.
Ayrıca âyet ve hadisler senetsiz olarak zikredilmiş ve nadiren de olsa zikredilen hadislerde Peygamber Aleyhisselâm ve râvi olan sahâbîlerin isimlerine yer verilmiştir.
Müellif Karsî Rahimehüllâh eserinde selef âlimlerine karşı saygıda kusur etmemiş, Ehli Sünnet’in sabitelerinden de asla ödün vermemiştir.
Nitekim eserde usûl-i hadisin temel konularından zayıf hadis ile amel etme, râvinin bid‘at ehli olması gibi konularda döneminin bazı çarpık ve yanlış düşüncelerine karşı uzunca açıklamalar yapmıştır.
Şüphesiz yaptığı bu izahatlar da ilmi ve kişiliğiyle örnek aldığı, kendisi gibi tavizsiz kimliğiyle bilinen manevî üstadı Birgivî’nin meşhur et-Tarîkatü’l-Muhammediyye eserini kaynak olarak kullanmıştır.
Müellif Rahimehüllâh eserinde genellikle üzerinde ittifak edilen hususlara yer vermiştir. Bundan ötürü ittifakı belirten; -Cumhûr, -Cumhûru’l-Muhaddisîn, -Cumhûru’l-Usûliyyîn, -Cumhûru’l-Muhakkikîn, -İttifâku’l-Ulemâ, -İcmâ‘u’l-Müslimîn gibi kavramları sıklıkla kullanmıştır.
Yanı sıra bazı tartışmalı konulara değinmiş ve bu konularda, önceki müelliflerin görüşlerini serdettikten sonra; “Ben de derim” veya “Bana göre” ifadelerini kullanarak kendi değerlendirmesini de yapmıştır. Bazen de; “İşaret ettiğimiz gibi” ifadesiyle konunun ilk geçtiği yere atıflarda bulunmuştur.
Şüphesiz ilimde çok yönlü bir âlim olan Dâvûd-i Karsî, başta tasavvuf olmak üzere kelam, tefsir, hadis, mantık ve Arap dili gibi farklı farklı alanlarda eserler kaleme almıştır. Şerh ‘alâ Usûli’l-Hadîs çalışmasında farklı müelliflere ait pek çok kaynak kullanmıştır.
Bu güzide eseri kısa hacimli olmasına rağmen her sayfasında en az beş dipnotun bulunması, şüphesiz eserin ilmî ve bir araştırma mahsulü olduğunu göstermiştir.
Eserde usûl-i hadis başta olmak üzere hadis, fıkıh, tasavvuf, Arapça, mantık, kıraat gibi farklı ilimlere ait birçok kitap kaynak olarak kullanılmış ve bu kaynakların çoğu dönemin Osmanlı medreselerinde okutulan eserlerden oluşmuştur.
Bu da müellifin farklı alanlara ilgisini ve vukufiyetini göstermiş ve çok iyi bir eğitim aldığını da yansıtmıştır.
Son dönem Osmanlı müellif ve şârihlerinden olan Dâvûd-i Karsî, aslen Karslı olup, doğum tarihi ve ailesi hakkında yeterli bilgi mevcut değildir.
Ancak bazı kaynaklar onun, Ömer adlı bir oğlunun olduğunu belirtmiştir. Eserlerinin mukaddimesinde kendisini, Dâvûd b. Muhammed el-Karsî el-Hanefî şeklinde tanıtmıştır.
Döneminde ise Dâvûd-i Karsî ve Dâvud Efendi olarak meşhurdur. Bunun yanında daha sonraları Kara Dâvud ve Kara Dâvud Sânî olarak da anılmıştır.
Müellif Karsî, temel medrese ve dini eğitimini Kars’ta yörenin meşhur âlimi Çolak Abdullah Efendi’den almıştır.
Daha sonra İstanbul’a giderek ilim tahsiline devam etmiş ve burada tamamlamıştır. İlim tahsilinden sonra İstanbul’da dönemin önde gelen otoritelerinden Akkirmânî Mehmed Efendi’nin de mümeyyiz olarak bulunmuş olduğu ruûs imtihanında başarılı olmuş ve müderrislik yapmaya hak kazanmıştır.
Ancak kaynaklarda onun imtihan sonrasında (resmi olarak) müderrislik yapmaya başladığını gösteren bir kayda rastlanmamıştır. (Nitekim Osmanlı ilmiye geleneğinde ruûs imtihanını kazananlar, taşra medreselerine müderris olarak tayin edilmişlerdir.)
Ayrıca kaynaklar, onun mülâzemetini tamamladıktan sonra İzmir’in Birgi kasabasına gittiğini kaydetmişse de eserlerinin yazıldığı yer ve tarihlere bakıldığında Dâvûd-i Karsî’nin ilim tahsilini tamamladıktan sonra Mısır’a gittiği anlaşılmıştır.
Mısır’da ilmî yeterliliğini kabul ettirerek ders vermeye başlamış ve talebelerinin ihtiyaçlarına göre de birkaç eser kaleme almıştır.
Mısır’da kısa bir zaman kalan Dâvûd-i Karsî, 1154 senesi gibi tekrar İstanbul’a dönmüş, kısa bir süre kaldıktan sonra kendisine büyük bir hayranlık duyduğu İmam Birgivî’nin memleketi olan Birgi’ye giderek yerleşmiş ve burada Birgi Ulucami Medresesi’nde müderrislik yapmaya başlamıştır.
Daha sonraları 1159 senesinde bir ara Kıbrıs’a gitmiş, bir müddet orada kalarak tedris ve irşad faaliyetiyle meşgul olmuştur. Ayrıca 1162 senesinin Ramazan Bayramı’nda bir ziyaret sebebiyle Lârende’ye (Karaman) giderek orada da bulunmuştur.
Osmanlı medrese kültüründe yetişmiş, son dönem Osmanlı müellif ve şârihlerinden olan Karsî Rahimehüllâh, şüphesiz ilmi ve kişiliğiyle kendisine örnek aldığı manevi üstadı İmam Birgivî gibi dünya malı, makam ve mevkisine değer vermemiş, zâhidâne bir hayat yaşamıştır.
Öyle ki Ehl-i Sünnet akîdesine bağlılığı, ilmi ve takvası ile büyük küçük herkesin ve özelde talebelerinin takdirini kazanmıştır.
Müellif Dâvûd-i Karsî, Birgi Ulucami Medresesi’nde öğretimde bulunurken Arap dili ve edebiyatı başta olmak üzere tefsir, hadis, kelâm, mantık, âdâbü’l-münâzara ve ilm-i mîkât gibi çeşitli alanlarda ders okutmuştur.
Sağlam bir öğretim metoduyla talebe yetiştirmeye çalışırken yanı sıra farklı ilim dallarında Türkçe ve Arapça olarak pek çok eserde kaleme almıştır.
Müellif Dâvûd-i Karsî, hayatının son yıllarını Birgi’de geçirmiş, (muhtemelen) Ağustos 1169 (1756) tarihinde vefat etmiştir. Vasiyeti üzere Birgi’nin dışındaki bir tepe üzerinde medfun bulunan manevî üstadı İmam Birgivî’nin yanına defnedilmiştir.
Mevlâ Teâlâ, Ona ve Birgivî’ye Rahmet Eylesin, Cennetiyle Cemaliyle Müşerref Kılsın. Âmin.
Dönemin Osmanlı medrese kültüründe yetişerek iyi bir eğitim alan Dâvûd-i Karsî, başta tasavvuf olmak üzere kelam, tefsir, hadis, mantık ve Arap dili gibi İslâmî ilimlerin çeşitli dallarında pek çok eser kaleme almıştır.
Genellikle telif ettiği eserler, kendisinden önce yazılmış ve daha ziyade ders kitabı olarak okutulan eserler olup, özellikle talebelerinin bunlardan istifadesini kolaylaştırmak gayesiyle kaleme aldığı şerh ve hâşiye türü kitaplardır.
Nadide eserleri şöyledir: